Kemaliye / Resmiye Dinlenmez

Kemaliye bağrında coşkun bir doğa ve büyük bir kültürel hazine saklar....

“Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da,
O köy bizim köyümüzdür”

Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.

Ahmet Kutsi Tecer

Kemaliye

Çocukluğumuzdan kulaklarımızda kalan, ruhumuzda yer etmiş bu şiiri, kırk yaş üstü olanların çoğu hatırlar herhalde… Önceleri memleketini, yurdunu sevmenin şiirde vücut bulmuş hali diye düşünürdüm. Bu kadar seyahat ettikten ve her gittiğim yeri araştırıp okuyarak gitmeye başladıktan sonra anladım ki, her güzel hikaye, her roman, her şiirin kurgulandığı, hayat bulduğu bir toprak parçası var. Hayata böyle bakarak gezmek, yöreyi tanımak ayrı bir anlam kazandırıyor yaşama…

Yukarıdaki dizelerin vücut bulduğu yer ise, Doğu Anadolu ile orta Anadolu’nun birbirini kucakladığı topraklardaki bir köy, Apçaağa Köyü. Kemaliye’nin hemen yanı başındadır. Kemaliye’yi gezip tanıdıkça, yöre insanının manilere ne kadar düşkün olduğunu görünce, bu şiirin o bölgeye çok yakıştığını görüyorsunuz…

Bugün, 2021 yılında artık Unesco Dünya Geçici Mirası listesinde yer almış olan Kemaliye‘yi anlatmak istiyorum size…

Kemaliye, günümüzde Erzincan iline bağlı bir ilçe. Keban Barajına yakın Doğu Anadolu’nun yüksek ve engebeli toprakları ile Fırat Nehrinin en büyük kolu olan Karasu Nehri’nin batı yönünde, Sarıçiçek dağlarından, Harmancık tepelerine kadar çeşitli su kaynaklarını da kucaklayan, yeşil yamaçlar üzerine kurulmuş, insanın ruhunu okşayan bir yerleşim yerimiz…

Kemaliye’nin köyleri ve mahalleleri yeşilin her tonunun içinden farklı özellik ve güzellikleriyle göz kırparlar. Kemaliye’nin eski adı bazı yazarlara göre, Ermenice’deki  pınar, su gözesi anlamında Agn‘dan türemiş.  Bazı yazarlara göre de Eğin Göktürkçe cennet veya güzelbahçe anlamına geliyor. Kimi yazarlar ise Eğin’i sırt anlamında yorumlasa da, cennet gibi yer anlamı, ona daha çok yakışıyor..

Kemaliye ‘ye birkaç yoldan ulaşma imkânı var. Biz gezilerimizi gece boyunca süren uzun otobüs yolculuklarını sevmediğimiz için uçakla ulaşabileceğimiz en yakın yere göre programlıyoruz. Sivas’a – Erzincan’a – Malatya’ya veya Elazığ‘a uçuyor, sonrasında en az 3.5 – 4 saatlik güzel bir kara yolculuğu ile Kemaliye’ye ulaşıyoruz. Kemaliye – Erzincan arası 194 km. Kemaliye – Malatya arası 162 km, Kemaliye – Elazığ arasındaki uzaklık ise 201 km.

Hangi yönden giderseniz gidin Kemaliye’nin etrafındaki eski Türkmen obalarının yerleştiği Türkmen Köylerine muhakkak uğrayın. Köylerde yaşayan çok az insan kalmış ama hala bakımlı, tertemiz, Anadolu’muzda hep görmek istediğimiz köyler. Köy odaları, bazen kocaman yaşlı bir dut ağacının gölgesindeki Atatürk büstleri ve kitaplıkları olan köyler bunlar.

Ocak Köyü, önemli bir Alevi Köyü ; Hıdır Abdal tekkesinin olduğu köydür.  Köy sakinlerinin çoğu ya büyük şehirlere göç etmişler ya da yurt dışında yaşıyorlar. Ancak köydeki evlerini her an geleceklermiş gibi canlı tutmaya çalışan, köylerine sahip çıkan insanların yurdu buralar. Yani orda bir köy var uzakta, gezmesek de tozmasak da, o köy bizim köyümüzdür, demeye devam eden insanların köyleri…

Kemaliye’ye yılar önce ilk gittiğimde, yolun sağında sivrice bir kayalığın tepesindeki ahşap ev dikkatimi çekmiş, çok şaşırmıştım. Yurt dışında benzer örneklerini gördüğüm ama  Anadolu’da ilk kez rastladığım tarzda bir evdi.. İnip çıkması çok zor olması gereken bu evin sahiplerini merak ettim.  Kendileri öğretmen olan Nermin ve Bekir Taştan çiftinin evi olduğunu öğrenmiştim. Nermin Hanım emekli olduklarında oturabilecekleri bir ev yapmasını istemişti Bekir Bey’den. 96 Basamakla çıkılabilen bu ev,  bana masalsı bir aşkın- sevginin de ifadesi olarak gelmiş, çok sevmiştim. Doğal olarak hemen çıktık eve, tanışmak istedik  ve izin isteyerek ,fotoğraflarımızı çektik. Kemaliye’nin her yerinden görülebilen bu ev sonraları çok meşhur oldu. Bir filmin bazı sahnelerine de mekan oldu.

Kemaliye’nin çevresi pınarları ile de tanınıyor. Efsanelere konu olan Kadı Gölü, yerleşimin su ihtiyacının karşılandığı yer. Kadı gölünün kıyısındaki Orta Caminin, 17. ve 18. yüzyıla ait bir Osmanlı eseri olduğu biliniyor. Kemaliye’nin en güzel eserlerinden olan camii dikdörtgen planlı ve dışı taş, içi ise ahşaptır.

Kemaliye yamaçlarında görebileceğiniz Zincirlikaya ise bugün 92 basamakla çıkılan bir mesire yeri durumunda.  İnsanoğlu kayayı zincirlemiş ki kaya düşmesin! Kimisi zincirlenme sayesinde, kimisi de ilahi güçlerden dolayı düşmediğine inansa da karar sizin !!!

Kemaliye’de halen ayakta kalan bir de  kilisede  var. Bir dönem müzeye dönüştürülmesi söz konusu olmuştu.. Zamanında tarihsel olarak önemli bir kiliseymiş. Bazı tarihi kayıtlarda 18. Yüzyıl sonlarına kadar önemli  el yazmalarının bu kilisede olduğu belirtiliyor. Kilisenin içini bir kez görebildim ama dışarıdan her zaman görmek mümkün. Formunu kaybetmiş olsa da bazı belirtiler vermeye devam ediyor.

TARİHÇE ve YAŞAM

Kemaliye yöresinde , Urartular‘dan beri yerleşim olduğu biliniyor. Med’ler, Persler, Makedon Krallıkları ve Romalıların yönetiminde kaldığı, sürekli Arap akınlarına maruz kaldığı, daha sonra Selçuklular, İlhanlılar ve Akkoyunlular’ın yönetimine girdiği yazılı kaynaklarda belirtiliyor. Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı topraklarına katıldığı ve Eğin adını o dönem aldığı, Cumhuriyet döneminde ise Mustafa Kemal Atatürk’e atfen, Kemaliye adını aldığını kısaca söylemek mümkün…

“19. yüzyılda Eğin’i ziyaret eden Alman General MOTLKE şehirden bahsederken; şirin yeşil bir kasaba, Müslüman halkın tarım ve hayvancılık, Müslüman olmayan halkın ticaret ve sanat ile uğraştığını ayrıca pazar tezgâhlarında ipek ve pamuk dokumalar, hamam takımları, yazma-başörtü, mendil üretimi ve ayrıca halıcılık ticaretinin geliştiğini belirtir. Yine aynı yıllarda kenti ziyaret eden CHARLES TEXİER, kenti farklı mahallelerden oluşan 2000 tanesi Müslüman, 700 tanesi Hristiyanlara (Ermeni ve Rum) ait 2700 ev olduğunu söylemektedir. ”

Rumlar, 1923 mübadelesi ile maalesef gitmişler. Yunanistan’ın Evia Adasında Eğin adıyla yeni bir yerleşim kurmuşlar…Ermeni köylerinin önemli bir kısmı ise İslamiyeti kabul etmiş.

Yöre tarım için pek uygun değil. Sadece nehir yatağının çevresinde tarım yapılabiliyor. Bu nedenle erkekler geçimlerini sağlayabilmek için uzun yıllar yurtlarını, evlerini, eşlerini bırakıp gurbete çalışmaya gitmişler. Uzun süren zor kış koşullarını yalnız geçiren kadınlar, duygularını manilere dökmüşler. Acıları, özlemleri manilerde dile gelmiş. Son yıllarda maniler sokağında tabelalarda yaşayan bu maniler, nasıl bir özlem, ayrılık acısı ve sevgi yansıtıyor bilemezsiniz. Okudukça duygu yükü ağırlaşıyor, yüreğinize bir taş bastırılıyor sanki…

“ Ölür isem örtmeyesiniz yüzümü,
Hasretim vardır yummam gözümü
Kabrime bir pencere koyun ki
Ağam gelir ise göreyim yüzünü ”

“Yarim kemer takmış ince beline
Gurbetin yolunu almış eline
Yazık şu Eğin’in gelinlerine
Bakarlar gençlikte gurbet yoluna”

“Dostun bahçesinde oturur eller
Bu yılda keyfim yok açmasın güller
Elalem dilinde bizleri söyler
Bari nişanlansak kesilir diller”

“İstanbul içinde öter keklik
Sana vatan oldu bize gurbetlik
Kömür gözlerini sevdiğim ağam
Bizi kavuşturan olur cennetlik”

Bu arada Kemaliye / Eğin türkülerinin Anadolu Kültüründe önemli bir yeri olduğunu söylemeden geçemeyiz.. Youtube‘dan dinlemenizi öneririm. Enver Gökçe’nin “Eğin Türküleri“ kitabınında Kemaliye’yi yakından tanımamızda önemli bir yeri var.

Eskiden Urfa’daki sıra geceleri gibi Eğin geceleri yapılırmış. Bir defasında bizim için de geleneksel bir gece yapılmasını sağladık.Şimdilerde ne yazık ki  kaybolup gidiyor bu gelenek..

KEMALİYE EVLERİ VE KAPI TOKMAKLARI

Güzelim konakları ve kapı tokmakları ile olağanüstü bir kültürel hazine Kemaliye..

Kemaliye’li gurbetçilerin  gönderdikleri paralarla Safranbolu’daki konaklar  misali güzel konaklar, evler yapılmış. Kapı tokmakları Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi iki türlü; Biri erkekler için ve vurulduğunda kalın ses çıkarıyor, diğeri ise kadınlar için ve ince ses veriyor.  Kapı tokmaklarını, gittiğinizde almadan dönemeyeceğiniz hediyelikler arasında sayabilirim…

Kemaliye evleri kademeli olarak, arazinin dağlık olması ve sokakların 45 derece eğimli içermesi nedeniyle, dikey şekilde düşünülmüş 3-4 katlı evler. “Mağ” adı verilen, 3 – 3,5 metrelik aks sistemiyle yapılmış. Yapı malzemesi olarak taş, ahşap ve kerpiç bir arada kullanılmış. (Hımış) adı verilen yapım tekniğindeki konut mimarisi, arazi şartlarına uygun, alt katı taş, orta ve üst katlar ahşap –kerpiç ile desteklenmiş. Alt katlar hizmet katı olarak düşünülmüş Bahçeye açılan olan bu kat soğukluk, kiler ve odunluk olarak kullanılmış Ana katlar ise taş duvarın üstüne ahşap katların yapılmasıyla oluşmuş. Alt katlarda; divanhane, selamlık, sofa ve mutfak bulunuyor.

Üst katlar genel olarak yatak odaları. Ahşap kaplamaların etekleri, fisto biçiminde yalın oyma motiflerle süslü. Pencerelerin, ahşap kapaklarındaki dövme demir açma-kapama ve sabitleştirme elemanları motiflerle bezeli. Kapaklar kapandığında odalar yalnızca tepe pencerelerinden ışık alıyor. Ahşap cephe yüzeyinin en üstünü saçak (yöreye özgü adı ile “süvüng”) sınırlıyor. Bu saçak aynı zamanda bir tür balkon korkuluğu. Çünkü evin “rıhtım” adı verilen, dere taşı kaplı düz damı, diğer adıyla “yetme”, kullanılan, üstünde gezilen alan. Pestil, tarhana, dut, elma, reyhan evin bu rıhtım denilen en üst kısmında kurutulur. Bu katlarda depolama ve yazın oturma işlevli kapalı mekânlar da bulunur ki buraya “kaçak ” denir. Doğrusu bu mimari bugün modern villalarda bile kullanışlı olabilecek tarzda…

Baharda Kemaliye’ye giderseniz, yerleşim yerinin arkasındaki bir patikadan Apçaağa Köyüne doğru 3 km kadar yürümenizi tavsiye ediyorum. Herkese uygun, gayet rahat bir yürüyüş parkurudur. Doğanın en çılgın zamanında yapacağınız bu yürüyüş size bölgenin bitkileri  hakkında fikir vereceği gibi Ağçaağa Köyünün güzelim konaklarını, evlerini, yerel müzesini görme imkanı verecektir.. Yöre insanı misafirperver, aydınlık yüzlü ve sohbetsever…

KEMALİYE EKONOMİSİ VE MUTFAK KÜLTÜRÜ

Kemaliye 1900’lü yıllara kadar  önemli bir ticaret merkeziymiş. Yazılı kaynaklar, o dönemde bütün çevre illerden, ticaret için Kemaliye’ye gidildiğini aktarıyor. 1940’lara kadar halk geçimini halıcılık, bez dokumacılığı, ayakkabıcılık, bakırcılık gibi el sanatlarıyla sağlamış. Dut, ceviz ve elma eskiden olduğu gibi günümüzde de yerel ekonominin temel taşları.. Kuru dut, çok lezzetli dut pekmezi  Anadolu’nun her yerine buradan gönderiliyor.

Sadece  dut ve cevizin birlikte dövülmesiyle  elde edilen ve adına Lök  dedikleri bir tür helvaları var. Muhteşem lezzette bir tatlı!  İçine bal ve birkaç şeyin daha konmasıyla yapılan Beşateş ise tam bir kuvvet macunu.  Beşateş ile Lök’ün tadına bakmadan Kemaliye‘yi gördüm diyemezsiniz. Lök tatlısı eskiden özellikle kış aylarında tüketilirmiş ve vücudu ısıtırmış.

Kemaliye sokaklarında gezerken artık sadece tek bir tane kalmış olan Lökhane’ye  ve kapı tokmaklarını yapmaya devam eden ustaya uğramak, gezinin vazgeçilmezleri arasında. Her ikisini de yapmaya devam eden sadece birer usta kalmış.

Kemaliye’nin yemekleri çok çeşitli ve lezzetlidir. Farklı çorba çeşitleri var. Örneğin Börülce çorbası, Badişli (fasulyeli) çorba gibi. Tirit, dut kavurması, kör dolma, ayva galiyesi, kenger yemeği gibi pek çok lezzeti deneyimlemek mümkün.

Kemaliye’de bahar aylarında, nisan sonu, mayıs başı gibi özel bir mantar çıkar. Geçen yılların çiriş otlarının köklerinden çıkar. Kocaman bir tencere büyüklüğüne erişebilen bu mantar inanılmaz lezzette! Böyle bir mantardan 18 kişilik grubumuza yetecek kadar yemek çıktı. Bana bu lezzetleri tanıtan, haberdar edip o tarihlerde özellikle tur koyup gitmeme vesile olan Sezai Bey’e, Latif Bey’e  minnet duyuyorum.

Kemaliye’de kalabileceğiniz 3 otel var. Yeni açılan Vadi Kemaliye Otel, Bozkurt Otel ve Yeşil Eğin Otel. Üçü de gayet iyi Anadolu otelleri… Bu lezzetli yemekleri de Bozkurt otelin altındaki bir aile işletmesi olan lokantada yiyebilirsiniz.

TAŞYOL’U GÖRMEDEN DÖNME!

Kıvrıla kıvrıla akan Karasu nehrinin bazen kanyonlar çizdiği, bazen de yemyeşil ovalar içinde bolluk bereket zenginlik yarattığı bu coğrafyaya ulaşmak eski dönemlerde hayli zor ve meşakkatli imiş. Yüksek, kayalık, engebeli dağları aşarak Sivas’a, Erzincan’a, Elazığ’a gitmek hayli zormuş. Bunun üzerine, yöre halkı 1870’li yıllarda,  dağları Ferhat misali aşmaya karar vermiş ve Kemaliye’yi, Divriği-Sivas güzergâhından, Ankara-İstanbul yönüne bağlayacak bir yol projesi düşünmüşler.

Neredeyse 90 yılda,1960 yılına kadar yolun 2 metre genişliğinde, 1900 metrelik kısmı elbirliği ile tamamlanmış. Ancak yolun bir bölümü, 1983 yılında, Keban baraj gölü suları altında kalmış. Tamamı 8500 metre olması planlanan yolun tamamı taş ve 4722 metrelik bölümünün ise kayalara oyularak yapılması gerekiyormuş. Kemaliye’liler bir türlü bitmeyen yol nedeniyle Kemaliye dışında oturan hemşehrilerine çağrı yaparlar ve yol için destek isterler. 1993 yılında Amerika’da yaşayan Kemaliye’liler bir “ delici ” satın alarak destek olurlar ve delici ile yolun açılması faaliyetlerine yeniden başlanır…

Bundan sonra mali gücü olan Kemaliye’ler bölüm bölüm yolu yapmaya devam ederler. Yol Karasu’ya paralel giden tüneller boyunca ilerler. 17 adet tünel geçişlerin başında yaptıranın adı yazılıdır. Bülent Ecevit ‘de tünele katkı koyanlar arasındadır. Toplam tünel sayısı 38‘dir. Tünellerde bulunan pencerelerden Karanlık Kanyon’un  çok güzel fotoğraflarını çekmek mümkün. Ayrıca havalandırma bacaları da yapılmış. İnanın, burası büyülü bir yerdir…

Bu yol tamamlandığında, Kemaliye ile Ankara-İstanbul arasındaki mesafe, yaklaşık 220 km. kısalıyor ve bir doğa harikası olan Karanlık Kanyon, Taş Yol ile 2002 yılında hizmete açılıyor. Ne var ki, bu özel yoldan ancak küçük araçlar geçebilmekte. Biz tam yolu iki kez geçebildik. Günümüzde ise sadece yolu bilen özel araçlar tarafından kullanılıyor. Yolun bakımı yapılmadığı için aktif bir kullanımı yok. Biz her turumuzda Kemaliye’den özel araç kiralayıp onunla 3-4 bölüm de olsa gitmeyi, kaya pencerelerden fotoğraf çekmeyi, kanyonu oradan seyretmeyi ve içinde yürümeyi –yüz yıl boyunca emeği geçen insanları yad etmeyi çok seviyoruz. Dünyanın bir başka yerinde böyle bir yol olsa, müthiş bir şekilde tanıtımı yapılır, turizme kazandırılırdı.

Neredeyse 130 yıllık geçmişe sahip olan Taşyol’un pek çok ilginç anısı ve öyküsü var. Bunlar umarım unutulup gitmez. Örneğin Taşyol ilk açıldığı yıllarda bir Japon turist kafilesi gelmek ister Kemaliye’ye. Rehberde şoförde bilmez bu yolu. Otobüs Taşyol’a girer ama çıkamaz !!!   Sıkışır içinde, geri dönemez, ileri gidemez. Japon turistler alırlar bavullarını ellerine ve yürümeye başlarlar. Gecenin 3 ünde yürüyerek Kemaliye ‘ye gelebilirler.. Bazı turistler için sorun olabilecek bu durum,  Japon gurup için unutulmaz anılarla dolu bir macera gezisine dönüşür. Tabii ki yolun tek yönlü değil – çift yönlü yani gidiş /  geliş olduğunu söylememe gerek yok .

KARANLIK KANYON

Taşyol’un pencerelerinden tüm ihtişamını gördüğümüz Karanlık Kanyon, iki taraflı, birbirine paralel, bazı yerlerde yaklaşık 1000 metreyi bulan yükseltileriyle,  Munzur Dağlarını milyonlarca yıldır oyan Fırat / Karasu’nun aşındırmasıyla oluşuyor.  Dünyanın 2. Büyük kanyonu olarak biliniyor. Yaklaşık 9 km. lik bir uzunluğa sahip. Etrafındaki dağ yükseltileri de kanyon içinde 500-600 metreye ulaşmakta … Dağların gölgesi birbiri üstüne düştüğü için kanyonda güneşi sadece belli saatlerde görmek mümkün, bu nedenle adı Karanlık Kanyon. Bu yıl yağmurların azlığı ve Karasu üstündeki barajın sularının azalmış olması nedeniyle kanyonda akan suyun seviyesi hayli düşmüş. Belirli zamanlarda 2-3 günde bir baraj kapaklarını açarak su verdiklerinde kanyonda tekne turu yapılabiliyor. Muhakkak yapmanızı önerdiğimiz bir gezi bu.

Teknede ise doğanın sesine kulak verirken, sadece tek bir türkü eşlik etti bize. “Şu Fırat’ın Suyu” burada öyle bir anlam kazanıyor ki duygulanmak ne kelime…

Yapılabilirse tekne gezisinde, suyun mavi – yeşil rengini,  arada geçen balık sürülerini ve belirli saatlerde dağlardan indiği görülen yabani keçilerin ya da geyiklerin su içişlerini seyredebilmek büyük bir şans…

KEMAV Vakfı tarafından Haziran sonu – Temmuz başında düzenlenen Kemaliye Kültür ve Doğa Sporları Şenliğinde, Karanlık Kanyonda tekne-bot turu, kano, base jumping (2008’den beri)  Wing suit, yamaç paraşütü gibi doğa sporları yapılabilmekte. Yeri gelmişken yörenin tanınmasında yol ve köprü yapımında ve bu spor etkinliklerinin başlaması için yoğun çabalar harcayan Erzincan Valisi merhum Recep Yazıcıoğlu‘nu anmak gerekiyor.

DOĞAL ZENGİNLİKLER

Bugün Munzur Dağlarının çepeçevre sardığı bu bölge, 40 milyon yıl önce Tetis Denizinin etki alanında imiş. Sonra dağların yükselmesi ve karaların oluşması esnasında bölgede kuzeye özgü bazı canlıların halen yaşayabildiği dar alanlarında kalmasına sebep olmuş.  Yörede 500 e yakın endemik bitki türü olduğu biliniyor. Günümüzde yeni keşifler de yapılmakta. Örneğin 2010 yılında Kemaliye marulu Lactuca Kemaliya keşfedilmiş. Erysimum Eğinense (Eğin Kaplanpençesi) ve Paronychia Kamaliya (Kemaliye Dolamaotu) gibi. Bölge endemik geven türleri açısından da çok zengindir. Geven türlerinin önemi  arılar için çok önemli bir besin kaynağı olmasıdır.Tabiiki  Kelebek türlerinin zenginliğini doğada göremezseniz müzede görme şansınız var..

“Doğa Müzesinde Bilimsel Bir Gezinti” isimli proje kapsamında 2009‘da kurulan  “Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi”ni gezmek gerek. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden ve Kemaliye çevresinden toplanan mineral, taş, kristal, kayaç ve her türlü jeolojik malzeme örnekleri sergileniyor.

Kemaliye’nin Gastropad, Bivalvia ve Echinodermata fosilleri, tek hücreli bitki ve hayvanların mikroskop görüntüleri, likenler, karayosunları, omurgasızlar, böcekler, balıklar, amfibiler, zehirli yılanlar, kuşlar, (Türkiye’deki yırtıcıların önemli bir kısmını barındıran yörede) soyu tehdit altındaki ayı, kurt, vaşak, sansar, dağ keçisi, porsuk, sincap, yedi uyur, fındık faresi, yer sincabı, çok sayıda küçük memeli ve kemirici türleri, bu memelilerin postları ve bazılarının iskeletlerini görmek mümkün.

Benim için en özel olan Kemaliye’lilerin “yağmur böcüğü” adını verdikleri ve ülkemizde sadece burada yaşayan semender türü ile tanışmak oldu. Bilimsel adı Lekeli/Benekli/Anadolu semenderi( Salamandra infraimaculata). Yağmur sonrası ortaya çıktıkları için bir kez görebildim. Alerjik reaksiyona yol açabileceğini bilsem de onu avucuma alabilmek büyük mutluluktu.

KEMALİYE’LİLER…

Anadolu’nun göbeğinde insanı şaşırtan Kemaliye’nin ( halen devam ediyorlar mı bilmiyorum ama )  pandemi öncesinde   aylık yayımlanan  “Hasret Gazetesi“ ve “Özden” adlı 2 yerel gazetesi vardı…

Kemaliye’ den çıkmış pek çok yazar, şair ve siyasetçi olduğunu bilirsiniz. Yazımıza şair ve yazar  Ahmet Kutsi Tecer ile başladık ama Enver Gökçe, Behçet Kemal Çağlar, müzisyen ve şair Mustafa Özgül, oyuncu Cem Davran, Tuncay Özkan, gazeteci –şair-fotoğrafçı Yusuf Ziya Ademhan ve eski başbakanlardan Şemsettin Günaltay  ilk akla gelenlerden… Ermeni çocuk şarkıları bestecisi Nikol Galanderian‘da  (1881- 1944) Kemaliye’lierden…

Kemaliye’yi çok sevecek, hatta zamanla özlediğinizi hissedip yeniden- benim gibi her yıl – gitmek isteyeceksiniz…

Resmiye Dinlenmez
Ebruli Turizm

VOURLAMAG EKİM 2021 SAYISI
>>> Linki

 

Yılların içinden süzülen anılar…





error: Content is protected !!